Lampung Teluk Kiluan Adasi
Bundan 1 ay önce arkadaşım Sumatra’ya yunus balıklarını görmeye gidelim dediğinde hiç düşünmeden evet dedim. Genelde bu tür aktivitelere başta çok hevesli oluyorum fakat o gün yaklaştıkça üzerime bir tembellik çöküyor. Şimdi bu kadar yol tepeceğime evde yatar uyurum düşüncesi hakim oluyor. O gün de öyle oldu. Plana göre Cuma akşamı yola çıkacaktık. Pazar akşamı geri dönecektik. Cuma işten döndükten sonra büyük bir isteksizlikle hazırlanmaya başladım. Çok fazla bir hazırlığa da gerek yoktu aslında. Sırt çantama bir iki tişört atıp çıktım. Saat 9 gibi arkadaşlarla buluştuk. Nasıl bir rota izleyeceğimiz ve neler yapacağımız hakkında en ufak fikrim yoktu. Bu tür detayları sormayıp olayları akışına bırakınca daha keyifli oluyor. Birlikte güzel bir akşam yemeği yedikten sonra sırtımızda çantalar yola koyulduk. Bulunduğumuz Jakarta şehir merkezinden otobüsle 3 saat uzaklıktaki Merak limanına doğru yola çıktık. Otobüste oturacak yer yoktu ve ben inanılmaz yorgundum. Üzerimde bütün bir haftanın yorgunluğu vardı. Çok geçmeden birkaç koltuk boşaldı da oturabildim. Zaten oturur oturmaz da uyumuşum. Limana varınca arkadaşlar uyandırdı. Saate baktım geceyarısı olmuştu. Ama liman bu saate rağmen çok kalabalık ve canlıydı.

Limanda biletlerimizi alıp gemiye bindik. Normalde 2 saat sürüyormuş Java adasından gemiyle Sumatra’ya yolculuk. Gemiye biner binmez yorgunluktan herkes hemen uyudu.
Gece 2 suları Sumatra adasında Lampung adı verilen şehre vardık. Plana göre bizi gideceğimiz yere götürecek rehberimizin saat 2′de limanda bizi bekliyor olması gerekiyordu. Fakat yapılan telefon görüşmeleri sonrasında anlaşıldıki rehber hala yoldaymış. Limanda beklemekten başka yapabileceğimiz birşey yoktu. Ben tam çantamı yere atmış uyumaya hazırlanıyorken arkadaşım televizyonda Almanya-Türkiye maçı olduğunu söyledi. Tabi ilaç gibi geldi bu haber. Kahvelerimizi alıp oturduk ekranın başına. Sonuç yenilgi de olsa güzel bir vakit geçirdik. Saat sabahın beşi olmuştu ki rehberimiz geldi ve bizi aldı.
9 arkadaş arabaya doluştuk. Araba birinci dünya savaşından çıkmış gibiydi. Heryeri dökülüyordu. Silecekleri ve kliması çalışmıyordu. Rehberde de bir tuhaflık vardı. Normal bir Endonezyalı gibi değildi. Endonezyalılar sürekli gülümserler ve çok naif insanlardır. Bu ise suratı çok asık ve hiç konuşmuyordu. Arabaya biner binmez yine hepimiz uyuduk. Arada uyanıyodum. İnanılmaz bir yağmur vardı ve göz gözü görmüyordu. Muavin elleriyle camı silip duruyordu.
Sabah 9 gibi kahvaltı için yol kenarında durduk. Şoföre yolun kaç saat süreceğini sordum. Öğle vakti varırız dedi. Kahvaltı için durduğumuz sokak satıcısı meğer oranın en meşhur yeriymiş. Baya kalabalıktı. Sop ayam adı verilen bir tür tavuk çorbası yapıyormuş.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra yola devam ettik. Şoför hakikaten normal değildi. Çok çok hızlı sürüyor ve hiçbir trafik kuralına uymuyordu. Lampung şehir merkezinden geçip bir dağ yoluna saptık.
Gideceğimiz yer dağlar arkasında küçük bir köymüş. Elektriğin olmadığı, internetin ve cep telefonu sinyalinin olmadığı bir yer. Bu köyde hindular ve müslümanlar birlikte yaşıyorlarmış. Rehber zorlu bir yolculuğa hazır olmamızı söyledi zira nehirlerden ve aşırı bozuk yollardan geçecektik.
Uzun ve maceralı bir yolculuğun ardından öğle vakti köye vardık. Dediğim gibi telefon sinyali yok ve elektrik de sadece akşamları 6 ile 9 arası jeneratörle veriliyor. Köyde küçük camilerle birlikte hindu tapınakları yanyana. Herkes kardeşce yaşıyor. Kimsenin sabah 7 akşam 5 mesai derdi yok. İnsanlar tarlalarıyla ilgileniyorlar. Çocuklar oyunlar oynuyor sokaklarda.
Kalacağımız ev hemen sahilin kenarına kurulu. Köy muhtarının evi. Bizi motoruyla karşılayıp eve götürdü. Çok güleryüzlü ve misafirperver bir insandı. Bizim için mangalda közlenmiş balık ile çay hazırlamışlardı.
Yemekten sonra biraz dinlendikten sonra küçük kanolara binip hemen karşı taraftaki küçük bir adaya geçtik. Orada bir müddet snorkling yapıp geri dönecektik.
Bu küçük ada tek kelimeyle harikaydı. LOST’taki gibi tamamen ormanlarla kaplı yemyeşil bir ada. Burada rehberimiz yüzmek için yüksek kayalıklardan atlayabileceğimiz bir yer olduğunu söyledi. Hem fotoğraf da alabilirdik. Ama biraz tehlikeliymiş zira kayalıklara tırmanmamız gerekiyordu. Biz de olsun dedik buraya kadar gelmişken onu da deneyelim. Ben çok yüzme sevmem. Zaten iyi bir yüzücü de değilim ama arkadaşlarım çok hevesliydi. Rehberimiz önde bizler arkada kanoları da geride bırakıp yürümeye başladık. Yüksek kayalıklara güç bela tırmandıktan sonra adanın en yüksek yerine vardık.
Hakikaten dediği kadar varmış. Rehber her ne kadar birşey olmayacağını söylese de kimse bu yükseklikten atlamayı göze alamadı. Birkaç fotoğraf alıp geri dönmeye karar verdik. Kimse atlamaya cesaret edemese de eğlenceli küçük bir ada turu yapmış olduk. Kanoları ve eşyalarımızı bıraktığımız geri dönünce balıkçıları gördük. Balık tutmayı çok seviyorum. Saatlerce güneşin altında sırf balık tutmak için saatlerce bekleyebilirim.
Balıkçılara kendileriyle birlikte gelip balık tutup tutamayacağımızı sorduk iki arkadaş. Yaşlı amca gülümseyerek tabii buyrun gelin dedi. Koşa koşa atladık kanoya.
Balıkçı amcanın kullandığı olta üzerine fake balıklar takılan türden. Tri adında çok küçük bir balık var burada. Uzaktan beyaz bir ip gibi gözüküyor. İşte oltalara sıralı olarak 10 taneye yakın beyaz küçük ipler takıp suya salıyorsunuz. Çok geçmeden bir sürü balık yemi yutuyor. Tabi sürekli oltayı hareket ettirmek gerekiyor. Amca bu konuda çok uzmandı. Oltayı attığı gibi balıkları çekiyordu. Biz de amca gibi kolay yakalayabileceğimizi düşündük. Onun kadar olmasa da biz de epey yakaladık. İnanılmaz zevkliydi. Güneş tam kararındaydı ve dalga olmadığından kano sallanmıyordu. Zira sallantı ciddi baş dönmesi ve bulantı yapıyor. Birkaç saat balık tuttuktan sonra geri dönme vakti geldi. Zira diğer arkadaşlar da snorkling bitirmiş gitmek için bizleri bekliyorlardı. Oltalarımızı toplayıp geri dönmek üzere hazırlandık. Adaya döndükten sonra başka balıkçıları da gördük. Bir tanesi devasa bir karides yakalamıştı. Eşyaları toplayıp tekrar kanolarla köye geri döndük. Akşam olmuş ve iyice yorulmuştuk. Sahilde yaktığımız ateşin etrafında biraz muhabbet ettikten sonra uyuduk. Zira pazar sabahı 5 gibi kalkıp yunusları görmeye gidecektik.
Rehberimizin anlattığına göre yunuslar sabah 7 civarı çıkıyorlarmış. Eğer şanslıysak görebileceğimizi söyledi. Küçük kanolarla uzaklara açılmak pek mantıklı değildi zira dalgalı ve sığ yerler de kano felaket sallanıyor. Sabah erkenden uyandık. Bu kadar yolu bu yunusları görmek için gelmiştik. Ama kaderde görmemek de vardı. Adadan uzaklaştıkça sular sığlaşmaya ve dalgalar hırçınlaşmaya başladı. Tabi ben akıllılık edip kahvaltı yapmamıştım midem bulanmasın diye :p Kahvaltı yapanlar zor anlar yaşadı mide bulantısından ötürü. Ama yunusları görmeye kararlıydık. Kıyıdan açıldıkça açıldık. Bir yerde birkaç yunus gördük. Fakat sayı olarak çok azdılar ve sadece bir-iki kez gözüktüler. Çok anlık olduğu için herhangi bir fotoğraf da alamadım. Ama bir arkadaşım küçük de olsa bir poz yakalamıştı.
Yaklaşık 3 saatlik bir arayışın sonunda adaya geri döndük. Ardından da limana. Pazar gece yarısı eve vardık. Yunusları göremesek de güzel bir deneyim oldu.
Dec 12th, 2010 by Senol Sahin sitenin eski sahibi tarafindan 2010 tarihinde yazilmiştir
Author: YÖNETİCİ
"EndonezyaRehberi, Endonezya’nın keşfedilmemiş güzelliklerini, kültürel zenginliklerini ve seyahat ipuçlarını paylaşan bir platformdur."